Obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülkenin en önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Genel bir tanımlama ile obezite bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranla daha fazla olması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının istenilen değerlerin üzerinde olmasıdır.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da obezite, sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmış. Bireylerin günlük yaşamlarını sürdürebilmeleri için (gebe, emzikli, bebek, okul çocuğu, genç, yaşlı, işçi, sporcu, kalp-damar, şeker, yüksek tansiyon hastalığı, solunum yolu bozuklukları vb.) yaşa, cinsiyete, yaptığı işe, genetik ve fizyolojik özelliklerine ve hastalık durumuna göre değişen günlük enerjiye ihtiyacı vardır.
Sağlıklı bir yaşam sürdürmek için, alınan enerji ile harcanan enerjinin dengede tutulması gerekmektedir. Günlük alınan enerjinin harcanan enerjiden fazla olması durumunda, harcanamayan enerji vücutta yağ olarak depolanmakta ve obezite oluşumuna neden olmaktadır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının %15-18’i, kadınlarda ise %20-25’ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Bu oranın erkeklerde %25, kadınlarda ise %30’un üstüne çıkması obezite riski taşımaktadır.
BKİ değerinin ≥35 kg/m2 olduğu morbid obez hastalarda Tip 2 diyabet gelişme riskinin BKİ değeri 23 kg/m2 ’nin altında olanlara göre 42.1 kat daha yüksek olduğu saptanmıştır. BKİ değerinin yanı sıra ağırlık artışı da önemli bir risk faktörüdür. Yapılan çalışmalarda 5 yıllık süre içinde 13.6 kg’dan fazla ağırlık artışı olan erkeklerin, yaklaşık olarak 4.5 kg alanlara göre 4.5 kat daha yüksek risk altında oldukları saptanmıştır.
Günümüzde obezitenin sadece dış görünüşü etkileyen bir sorun olmasının yanında pek çok ciddi sağlık problemlerine de yol açtığı göz ardı edilmemelidir. Diyabet, hipertansiyon, aterosklerotik damar hastalığı, solunum sistemi hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, eklem hastalıkları ve psikolojik rahatsızlıklar gibi pek çok hastalıklara neden olabilmektedir. Obezite ve diyabet, tüm dünyada gittikçe artan önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Obezite, Tip 2 diyabet için önemli bir risk faktörü olup tip 2 diyabetiklerin % 90’ı obezdir.
Tip 2 diyabet, obezitenin neden olduğu hastalıklardan en önemlisidir. TURDEP çalışmasının sonuçlarına göre ülkemizde tip 2 diyabet prevelansı % 7’lerde olup, obezite ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Obez bireylerde ağırlık kaybının tip 2 diyabet görülme riskini önemli şekilde düşürdüğü bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir.
Obez insanların diyabete bu denli yatkın olmalarındaki temel mekanizmalardan biri insülin direncindeki artıştır. Vücuttaki yağ oranının ve yağ hücrelerinin hacminde ki artış, insülin direncinin de artmasına neden olur. İnsülin direncinin oluşmasına neden olan hormonlar ve diğer faktörler yağ hücrelerinden salgılanır. Bu faktörler, karaciğer ve kas dokusunda da insülin duyarlılığını azaltır. Obezlerde yağ dokusunun artışıyla birlikte leptin denilen ve yağ dokusunun salınan hormonda da artış olduğu ve insülin direncine benzer şekilde, leptin direnci denilebilecek bir direncin oluştuğu gözlenmiştir.
Kilo kaybeden obezlerde diyebetin de düzeldiği görülmüştür. Kaybedilen her 1 kg karşılığında, kan basıncında yaklaşık olarak 1mmHg’lık düşme gözlenmektedir. Kaybettiğimiz her bir kilonun ağırlığınca sağlık kazandıracağını unutmadan bir an önce kendiniz için bir şeyler yapmalısınız.
Diyetisyen Hüsniye Rakipoğlu Odabaş