Araştırmalar, obez ve obez olmayan kişiler arasındaki farklılıkları inceleme için aktivite ve obezite arasındaki ilişkiyi de kesitsel bir desen kullanarak incelediler. Özellikle 1950 ve 1970’lerdeki birçok çalışma, obez kişilerin obez olmayanlardan daha az egzersiz yapıp yapmadığını inceledi. Bullen ve arkadaşları 1964 yılında yaptıkları araştırmada hızlandırılmış fotoğrafçılık kullanarak bir yaz kampında obez ve normal kiloda kabul edilen bayanları gözlemledi.
Yüzme sırasında obez bayanların yüzerek daha az ve suyun üzerinde durarak daha fazla zaman harcadıkları ve tenis oynarken normal kilodaki bayanlarla karşılaştırıldığında zamanın %77’sinde hareketsiz oldukları, normal kilodaki bayanların ise sadece zamanın %56’sında hareketsiz oldukları tespit edildi. Ayrıca araştırmalar, obez kişilerin obez olmayanlardan günlük olarak daha az yürüdüğünü ve merdivenleri kullanma ya da yürüyen merdivenlerden yürüyerek yukarı çıkma ihtimallerinin daha düşük olduğunu göstermektedir.
2008 yılında yapılan başka bir araştırmaya göre merdiven çıkmanın etkisini değerlendirmek için farklı Avrupa şehirlerinden yaklaşık 3000 normal kilolu yetişkin Beden Kitle İndeksi ve evlerinin bulunduğu kat arasındaki ilişkiyi araştırdı. Sonuçlar, erkekler için daha yüksek katın daha düşük Beden Kitle İndeksi ile ilişkili olduğunu gösterdi. Ancak bu ilişki kadınlar için tespit edilemedi. Araştırmacılar her gün merdiven çıkmanın kiloyu azaltabileceği ve bu nedenle teşvik edilmesi gerektiği sonucuna vardı. Bu ilişkinin bayanlarda neden tespit edilemediği araştırma sonuçlarında tespit edilemedi.
Egzersizin Enerji Harcaması Üzerindeki Etkisi Nedir?
Özet olarak egzersiz kalori harcamaktadır. Örneğin 10 dakikalık bir uyku ile 16 kcal harcanmaktadır, ayakta durma ile 19 kcal harcanır, koşma ile 142 kcal harcanır, merdivenlerden inme ile 88 kcal harcanır ve merdivenlerden çıkma ile 229 kcal harcanır. Ayrıca harcanan kalori miktar, kişinin vücut ağırlığıyla beraber artar. Bu nedenle, egzersiz uzun zamandır bir kilo verme yöntemi olarak tavsiye edilmektedir. Ancak egzersizin yaktığı kalori miktarı, ortalama bir öğündekilerle karşılaştırıldığında görece azdır. Ayrıca, egzersizin metabolizma hızını arttırmak için de tavsiye edilir, ancak sadece yoğun ve uzun süreli egzersizin bu hız üzerinde bir etkisi var gibi görünmektedir.
Yapılan araştırmalarda düşük düzeylerdeki aktivitenin önemli bir faktörü olduğunu göstermektedir. Ayrıca kesitsel veriler obez kişilerin obez olmayanlardan daha az egzersiz yapıyor gibi göründüğünü göstermektedir. Ancak hareketsizliğinin obezitenin sebebi mi yoksa sonucu mu olduğu tartışmaya açıktır. Tanımlanmış üçüncü bir faktörün bu ilişkiyi yaratıyor olması mümkündür ve egzersizin yiyecek alımına düşürmede ve enerji harcamasını desteklemede bir rolü olduğu tartışmalıdır. Ancak egzersizin psikolojik ve genel sağlık etkileri olabilmektedir, bunlar da obez kişilerde kilo kaybını destekleme ya da yalnızca kendileriyle ilgili iyi hissetmelerinin sağlama açısından yararlı olabilmektedir
Obez Hastalarda Yeme Davranışını
Obezitenin nedenlerinin anlamaya yönelik alternatif bir yaklaşım olarak, yeme davranışları üzerinde araştırmalar yapılmıştır. Araştırma sonuçlarında
• Obez kişiler, yemeğin iyi davranışı ödüllendirmek için kullanıldığı bir çocukluk geçirmiş olabilir.
• Aşırı yiyen ebeveynleri olabilir.
• Yiyecekler ilgili yeme davranışını yönlendirecek bilişlere sahip olabilirler.
• Aynı zamanda, bir dereceye kadar fazla kiloluyken (ya da sadece şişman hissederken) diyet yapmak aşırı yeme epizotlarını tetiklemiş ve bu da vücut yağında artışa neden olmuş olabileceği görülmektedir.
Bu nedenle beslenme ve obezite arasında bağlantı kurmak için aşağıdaki etkenlerinde düşünülmesi gerekmektedir.
• Yiyecek alımındaki değişiklikler obezitedeki değişiklikler ile ilişkili midir?
• Obez kişiler obez olmayanlardan farklı nedenlerle mi yer?
• Obez kişiler obez olmayanlardan daha mı fazla yer?
Yiyecek Alımındaki Değişiklikler Obezitedeki Değişikliler ile İlişkili Midir?
Birleşik Krallık Ulusal Yiyecek Anketi, evdeki yiyecek alımı üzerine son 50 yılda yiyecek alımındaki değişiklikleri değerlendirmek için analiz edebilecek veri toplamaktadır. Bu veri tabanından elde edilen sonuçlar 1950 ve 1970 arasında toplam kalori tüketimi artmış olmasına rağmen 1970’ten beri yediğimiz miktarda belirgin bir düşüş olduğu görülmektedir. Ancak bu araştırmada, sadece evdeki yiyecek alımıyla ilişkili olmaktadır. Kafe ve restoranlardaki ya da hareket halindeki öğünler ve atıştırmalıkları hesaba katmamaktadır. (Atıştırmalık konusu obezitede etkin unsur olduğu tahmin edilmektedir.)
1995 yılında Prentice ve Jebb bilim insanları tarafından yapılan araştırmada, enerji ve yağ açısından yityecek alımındaki değişimler ile obezitedeki değişimler arasındaki ilişkiyi incelemiştir. İncelemede çıkan sonuçlara göre, obezitedeki artışla yiyecek alımındaki değişimler arasında açık bir ilişki olmadığını göstermektedir. Bu nedenden dolayı nüfus verileri kullanıldığından yiyecek alımındaki değişimler ile obezitedeli değişimler arasında ilişki yokmuş gibi görülmektedir.
Obez Kişiler Obez Olmayanlardan Farklı Nedenlerle Mi Yer?
1960’lar ve 1970’ler boyunca yeme davranışı kuramları kilonun yordanmasında yiyecek alımının rolünü göstermektedir. İlk obezite çalışmaları, obez kişilerin normal kilodaki kişilerden farklı nedenlerle yediği varsayımına dayanmaktadır. Schacter’in dışsallık kuramı, tüm insanların yiyeceğin görünüşü, tadı ve kokusu gibi çevresel uyaranlara duyarlı olmasına rağmen ve bu uyaranlar aşırı yemeye neden olabilirken, obez kişilerin dışsal ipuçlarına yüksek derecede ve bazen kontrol edilemez bir şekilde tepki verdilerini öne sürdü.
Normal kilodaki bireylerin daha çok içsel ipuçlarına (açlık, tokluk) yanıt olarak yediği ve obez bireylerin içsel ipuçlarına karşı daha az dışsal ipuçlarına karşı ise aşırı duyarlı olma eğilimindeki olduklarını öne sürüldü. 1968 yılında Schacter ve Gross yaptıkları araştırmada bu bakış açısına göre yiyecek ipuçlarının sayısı ve dikkati çekiciliği gibi dışsal ipuçlarına tepki olarak yemek davranışı ve yeme tarzını incelediler. Bu çalışmalardan elde edilen sonuçlar oldukça tutarsızdır. Araştırmalar, ayrıca yeme davranışının duygusallık kuramı üzerine eğilmiştir. 1975 yılında Bruch tarafında yapılan araştırmada, bazı insanların boşluk gibi duyguların açlığa benzer olarak yorumlandığını ve yiyecek duygusal konforun diğer biçimlerinin yerine kullandığını savunan, yeme davranışı ve yeme bozukluklarının psikosomatik bir kuramını geliştirdi. 2009 yılında Van Stiren ve ekibi tarafından yapılan araştırmada, insanların obeziteye neden olan çevre tarafından sunulan fazla kilolu olma fırsatına nasıl direndiğini (ya da direnmediğini) değerlendirmek için besin kısıtlama, duygusal ve dışsal yeme, aşırı yeme ile Bedensel Kitle İndeksi arasındaki ilişkiyi araştırdı. Sonuçlar, aşırı yemenin fazla kilolu olmakla ilişkilendirilmesine rağmen, bu ilişkinin hem kısıtlama hem de duygusal yeme (dışsal yeme değil) tarafından azaltıldığını gösterdi. Verilerden iki sonuca ulaşılmaktadır. İlk olarak aşırı yemenin etkisinin besin kısıtlaması tarafından sınırlandırıldığı savunuldu; İkinci olarak duygusal yemenin dışsal yemeye göre vücut ağırlığının daha iyi bir yordayıcısı olduğunu öner sürüldü
https://www.drerolvural.com/obezite/