2000 yılında Türkiye’de yapılan bir araştırma sonuçlarına göre Türkiye’deki kadınların %43’ü ve erkeklerin ise %21’i şişman sınıfında olduğu tespit edilmiştir. Son yıllarda yapılan bu içerikte araştırmalar karşılaştırılınca oluşan değişmelerin rakamları çok değiştirmediği göstermektedir. Ülkemizde şişmanlık belirtisi olan bel çevresi ölçülerinin ortalaması ise
Kadınlarda bel çevresi: 88cm (%56)
Erkeklerde bel çevresi: 102cm (%17)
Yapılan bu araştırmalar çerçevesinde Türk kadınlarının diğer ülkelere göre ortalamanın üstünde kaldığı görülmektedir. TURDEP tarafından yapılan bir başka çalışma kapsamında ise ülkemizde %32 oranında obez hastalığı görüldüğü tespit edilmştir. Ülkemizde obezite en yoğun olarak kadınlarda görülmektedir.
Obezitenin Diğer Ülkelerdeki Durumu
Dünya genelinde yapılan araştırma çalışmalarına göre Vücut kitle indeksi 30 ve üzerinde olan 315-316 milyon arasında insan ve aşırı şişman sınıfına girende 1milyara yakın insan olduğu görülmektedir. Genel olarak değerlendirildiğinde ise dünya genelinde 1,3 milyara yakın şişman sınıfında bulunan insan olduğu görülmektedir.
Obezitenin Vücut Kitle İndeksine Göre Sınıflandırılması
Obezite kişilerin yapısına göre VKİ değerleri üzerinden sınıflandırılmaktadır. Bu çalışmalar çerçevesinde dünya genelinde VKİ değerlerine göre
• Obezi olmayan kişi sayısı :%25
• Normal ve metaboliz obez olarak adlandırılan sınıf :%25
• Fazla kilolu kişi sayısı: %25
• Obez sınıfında olan kişi sayısı %25
Rakamlar olarak değerlendirildiğinde ise obezite rahatsızlığının gelecek yıllarda tüm ülkelerde en büyük sağlık sorunları arasında olması beklenmektedir. Birçok sağlık kuruluşu tarafından obezite en riskli 10 sağlık sorunu listesine alınmıştır. Çünkü obezite beraberinde birçok sağlık sorununu getirmektedir. Obezitenin neden olduğu en büyük sağlık sorunları arasında
• Kalp ve damar hastalıkları
• Felç ve inme gibi durumlar
• Tip-2 diyabet hastalığı
• Böbrek sorunları
Bu tür hastalıkları özellikle tedavi sürecinde obezite ameliyatı olacak kişilerin cerrahi operasyon riskini belirlemektedir.
Vücudumuzdaki Yağın Dağılımları Önemli Midir?
İnsanların vücundaki yağın dağılımı Android tip ve Jineoid tip olarak iki farklı şekilde dağılmaktadır. Erkeksi Android tip olarak ve kadınsı Jineoid tip olarak adlandırılmaktadır.
Android Tip: Abdominal obezite (göbek) vardır ve hastalıklarla, insülin direnci ile ilişkilidir. Obezite arasında tehlikeli sınıf olarak bilinmektedir. İnsülin direnci, şeker hastalığı, hipertansiyon, kan yağlarının yüksekliği, yağlı karaciğer, kalp damar hastalıkları, inme gibi rahatsızlıklar bu grupta görülmektedir.
Jineoid Tip: Gluteal bölge (Kalça) ve bacaklarda yağlanma çok görülmektedir. Risk sınıfı düşük obezite olarak görülmektedir.
Vücuttaki Yağ Hücrelerinin Etkileri Nelerdir?
Yağ hücreleri metabolizma ve bağışıklık üzerine olmak üzere iki farklı şekilde etki etmektedir. Geçmiş dönemlerde yağ hücreleri pasif olarak bilinirdi. Eski araştırmalarda sadece trigliserit olarak adlandırılan yağların bir deposu gibi pasif görülürdü. Fakat son dönemlerde yapılan araştırmalarda yağ hücrelerinin aktif sınıfda hücreler olduğu tespit edilmiştir.
Vücudumuzda Bulunan Yağ Dokularının Türleri ve Özellikleri
Beyaz ve kahverinde olmak üzere vücudumuzda iki farklı yağ dokusu bulunmaktadır. Beyaz yağ dokuları vücudumuz için gerekli olan enerjiyi depolamaktadır. Kahverengi yağ dokuları için enerjinin harcanmasını sağlamaktadır. Bu yağ dokusunda “esmer” sıfatını sitokrom pigmenti ile yüklü olması kazandırmıştır.
Kahverengi yağ, memlilerde bulunur. Özellikle kemiricilerde ve kış uykusuna yatan hayvanlarda belirgin ve önemli fonksiyonu vardır. İnsanda ise sadece emriyo dönemi ve yenidoğan döneminde bulunur. Erişkin insanda pek azdır. Boyun ve göğüs içinde küçük alanlar halinde görülmektedir. Mitokondriumdan çok zengindir ve ısı üretimi sağlamaktadır. Vücudun ısıya ihtiyacı olduğunda ısı üretimi yapmaktadır. Genetik olarak esmer yağ hücreleri az olan veya iyi işlemeyen insanların, kolay kilo aldığı tahmin ediliyor olsa da şuan yapılan herhangi bilimsel çalışma bunu kanıtlayamamıştır.
Obezite Hastalığında Yaş Faktörünün Önemi Varmı?
Obeziteden kaynaklanan riski belirlemede, yaş önemli faktörler arasında yer almaktadır. İleri yaştaki bir şişman kişi ile genç yaştaki şişman kişi arasında, ölüm riski açısından fark olmasından dolayı yaş faktörü obezite hastalığında önemli bir rol oynamaktadır. Yaş ilerledikçe ölüm riski obezite hastalarında daha düşük çıkmaktadır. Özet olarak yaş faktörünün etkisi genç yaşlarda daha tehlikeli olabilmektedir. Kilo ve yağ fazlalığı gençleri daha çok tehlike altında tutmaktadır. Yağlanma yaşla birlikte artan fizyolojik bir süreç olarak görülmektedir.
”Örneğin; 65 yaşını aşmış ve Vücut Kitle İndeksi 25-27 arasında olan fazla kilolu grupta ölüm riski artmamıştır. Vücut kitle indeksi 28 ise, hangi yaş olursa olsun ölüm riski bulunmaktadır.”
Yaşlı kadınlarda fazla kilolu grupta olmak, hatta hafif obez olmak, çok zararlı olmayabilir. Hatta fazla östrojen (kadınlık hormonu) üreterek, düşmeye bağlı kemik kırıklarından koruyucu olabilmektedir. Aynı etki, erkeklerde görülmez.
Obezite ve İnsülin Direnci Arasındaki Etki
İnsülin; pankreas adlı organlardan salgılanmaktadır ve görevi; yemek sonrası yükselen kan şekerini tekrar normal seviyeye düşürmektedir. Bunu; şekeri kandan hücre içine sokarak gerçekleştirmektedir. İnsülin direnci olan kişilerde, yağlı dokudan salgılanan rezistin hormonu ( yağlı doku kitlesi ne kadar çok olursa rezistin de o kadar yoğun salgılanır ) insulinin etkisine direnç oluşdurup kandaki glukozun ( şekeri) hücre içine girmesine engel olur bu nedenle insülinin çok yüksek değerlerde salgılanması gerekir. Çünkü insülin, acıktıran ve yağ depolayan bir hormondur. Bu yönde etkili olmasından doloayı obezite ile doğrudan etkileşim içinde bulunmaktadır.
Obezite İle Mücadele
Çok yaygın bir rahatsızlık olmasından ve görülen kişi sayısının sürekli artmasından dolayı tedavi alanında da yenilikler geliştirilmektedir. Özellikle son yıllarda uygulanan obezite ameliyatı hastalık ile en etkin mücadele aracı olarak görülmektedir. Obezite ameliyatı uygulaması yapılmadan önce hastanın kesinlikle en az 2-3 yıl diyet ve fiziksel programlar ile tedavi edilmeye çalışılması gerekmektedir.